top of page
  • Yazarın fotoÄŸrafıElif Eylül AYBASOGLU

ŞAFAK TÜRKÜSÜ

Güncelleme tarihi: 29 Nis 2022

1

beni burada arama anne

kapıda adımı sorma

saçlarına yıldız düşmüş

koparma anne

aÄŸlama

kaç zamandır yüzüm tıraşlı

gözlerim şafak bekledim

uzarken ellerim

kulağım kirişte

ölümü özledim anne

yaÅŸamak isterken delice

2



ısırırken

çırpıntı gözlerini

(ah verebilseydim keÅŸke

yüreği avcunda koşan

herbir anneye

tepeden tırnağa oğula

ve kıza kesmiş

bir ülkeyi armağan

koÅŸma anne

birdenbire batacak olan

düş denizinde yarattığın umut sandalıdır

oysa benim için gece

ışık hızıyla koşan

kısa ve soğuk bir zamandır

bu yüzden boğuk seslerle geldiler bir şafak

uykusuz

yorgun

ve korkak

3

sanırım baytardı

yüreğimin depreminde rihter ölçeği çatlarken

ölebilir raporu veren beyaz önlüklü doktor

boÅŸ ver hipokrat amca

üzülme ne olur

sen de anne

sen de üzülme

hücremin dört bir köşesinde el ayak izlerimi

ciğerlerimde yırtılan bir çığlıkla hazır beklediğim

ve korkunç bir sabırla birbirine eklediğim

korkak kahraman gecelerimi

düşlerimle sınırsız

diretmişliğimle genç

şaşkınlığımla çocuk devrederken sıradakine

usulca açılıverdi

yanağımda tomurcuk

pir sultan’ı düşün anne

şeyh bedrettin’i

börklüce’yi

torlak kemal’i

düşün anne

hâlâ kanaması nedendir faşizmin göğsünde

utangaçlığı bile vuramadan yanaklarına yaşının

on sekizinde ölümüne pervasız yürüyen

ince bilekli çıplak ayaklı tanya’nın

deniz’i düşün anne

her mayıs şafağında uzun

uzun döverken darağaçlarını

ve o ÅŸafaktan doÄŸma

on bir yaşını çiğneyip yürüyen çocukları

insanları düşün anne

düşün ki yüreğin sallansın

düşün ki o an

güneşli güzel günlere inanan

mutlu bir yusufçuk havalansın

4

sıcak omuzlar değerken omzuma

buz üstünde yürüdüm yıllar boyu

bayraklar ve türkülerle

kopunca memelerinden o mükemmel yaşama

kurşunlar sıktılar alnıma

açık alanlarda ağır

kartalların konup kalktığı

yalçın kayalardan biriydim

ölüp dirildim yeniden

güneşli güneşsiz akşamlarda

mutlu yarınlar adına

özgürlük adına ekmek adına

üstüne vardım kuyruğu kanlı itlerin

dirilip dönmesin diye hiroşimalar

tahtadan atların boynuna çıplak

ölümlerle yatmasın diye çocuklar

aç gözlerle bakmasın diye çocuklar

kardeşlik adına

havadaki kuş denizdeki balık adına

yürüdüm yıllar boyu

dönüp bakmadım arkama

ıraktı gözlerim çok ırak

izim kalır mı bilmem yürüdüğüm yolda

kalsa da silinir gider

yalnızca bir ağıt gibi çakılır

ardımca gelenlere gözlerimi yaktığım yer

5

tören adımlarıyla ölmek

ne garip ÅŸey anne

kanlı karanlık bir oyunda başoyuncuyum

bütün gözler üstümde

sürüyor gecenin karnında şafağa bakan oyun

masa üstünde üşüyen bir sigara

yanında küçücük bir cam bardak

içinde rengi bu gecenin

cılız titrek bir kibrit

kağıt kalem

sandalye

geride flu

yağlı

büküm büküm bir ip

ve çingene kuralına uygun

deÄŸiÅŸmez dekoru mudur

idam mahkumunun

6

kırılacak cammışım gibi davranıyorlar

yüzlerinde zoraki çatılmış bir hüzün

oysa birazdan boynumu kıracaklar

pul pul dökülecek yaz siyasi eylülün

ben ölümü asıl az ötede titreyen

çingenenin kara killi ellerinde gördüm

anladım ki küllenen sigaradır

soğuyan bir bardak çaydır benim ömrüm

yani benim güzel annem

alacaşafağında ülkemin

yıldız uçurmak varken

oturup yıldızlar içinde

kendi buruk kanımı içtim

7

ne garip duygu şu ölmek

öptüğüm kızlar geliyor aklıma

bir açıklaması vardır elbet

giderken darağacına

8

geride

masa üstünde boynu bükük kaldı kağıt kalem

bağışla beni güzel annem

oğul tadında bir mektup yazamadım diye kızma bana

elleri deÄŸsin istemedim

gözleri değsin istemedim

ağlayıp koklayacaktın

belki bir ömür taşıyacaktın koynunda

usul adımlarla yürüdüm ömrümü

karşımda kurum kurum-laşan darağacı

(tarlakuÅŸu korkmaz ki korkuluktan

ökse de olsa dört bir yanı)

birdenbire acıdı boynum

gelecekler var birbiri ardınca genç

yakışıklı

ne olur işçi kadınım

az yumuÅŸak dik

şu kefenin yakasını


9

yaşamak ağrısı asıldı boynuma

oysa türkü tadında yaşamak isterdim

çiçekleri kokmak ırmakları akmak

yaz boyu çobanaldatanlara aldanmak

su başlarında aylak sektirmek kavalımı

sonra bir çocuğun afacan bacaklarında

anavarza kayalıklarına tırmanmak isterdim

o güzel günleri görenler arasında

bir soluk ben de yaÅŸamak isterdim

bir de luvr müzesinde seyretmek gizliden

öperken siya-u jakond’u tebessümünden

işte o an saçlarından yakalamak dolunayı

bir de yirmi beş kilometreden görebilmek

nazım’ın gözleriyle pırıl pırıl moskova’yı

ölmek ne garip şey anne

bayram kartlarının tutsaklığından aşırıp bayramı

sedef kakmalı bir kutu içinde

vermek isterdim çocukların ellerine

sonra

sonra benim güzel annem

damdan düşer gibi

vurulmak isterdim bir kıza

10

künyemi okudular

suçumuz malûm

gecenin kıyısında durmuşum

kefenin cebi yok

koynuma yıldız doldurmuşum

koşun çocuklar çocuklar koşun

sabah üstüme

üstüme geliyor

yanlış mı duydum yoksa

erkenci bir horoz mu ötüyor

keskin bir acı bilenmiş

gitgide yaklaşıyor sonum

iri sözlerim yoktu söyleyecek

usulca baktım yüzlerine

bin yıllık iskeletleri çatırdayarak

göçtü ayaklarının dibine

korkutamadılar beni anne

avlunun ortasında çatık bir kaş gibi duran

darağacı

bir zaman rüzgârda

saçını tarayan telli kavak değil mi

boynumdaki kemendi bir öğle sonu bükerken o kız

sarı sıcak sevdasını düşünmedi mi

söyle anne

o çingene

bir çiçek bahçesi kadar sıcak sokağımızdan

bağıra çağıra geçen bohçacı kadını

sevmedi mi çılgınca

11

kurulmuş tuzaklar yok artık yolumda

işkenceler zindanlar hücreler

savunmak yok mutlu tok bir yaşamı

açlık grevlerinde beynimi bir sıçan gibi kemiren

mideme karşı

kısacası

bir çiçeği düşünürken ürpermek yok

gülmek umut etmek özlemek

ya da mektup beklemek

gözleri yatırıp ıraklara

ölmek ne garip şey anne

artık duvarları kanatırcasına tırnağımla

şaşkın umutlu şiirler yazamayacağım

mutlak bir inançla gözlerimi tavana çakamayacağım

baba olamayacağım örneğin

toprak olmak ne garip ÅŸey anne

ceplerimde el yerine birer balyoz taşırken

korkunç bir merakla beklerken kurtuluş haberlerini

ve yüreğimin ırmakları taştı

taÅŸacakken

ölmek ne garip şey anne

uçurumlar ki sende büyür

dağdır ki sende göçer

ben yaprak derim çiçek derim

çam diplerine açmış kanatlarını kozalak derim

gül yanaklı çocuğa benzer

yine de

oÄŸlunu yitirmek kimbilir

ne garip ÅŸey anne

12

beni burada arama anne

kapıda adımı sorma

saçlarına yıldız düşmüş

koparma anne

aÄŸlama

kırıldıysa düşevinin kapısı

bütün kırık kapıların çağrılısıyım

kızların yanaklarında çukurlaşan

biten başlayan aşkların ortasındayım

her kavgada ölen benim

bayrak tutan çarpışan

her kadın toprağı tırnaklayarak doğurur beni

özlem benim kavga benim aşk benim

bekle beni anne

bir sabah çıkagelirim

bir sabah anne bir sabah

acını süpürmek için açtığında kapını

umarım kurtuluş haberleriyle dönmüş olur

çam ve kekik kokuları içinde acı yüzlü çocuklar

o zaman nasıl indirilmişlerse şen şakrak

öylece kalkar uykudan şalterler

dişleyip tükürmeden sigaralarını

türkü tadında giyinirken işçiler

bir sabah anne bir sabah

acını süpürmek için açtığında kapını

adı başka sesi başka nice yaşıtım

koynunda çiçekler

çiçekler içinde bir ülke getirirler

başlarını koymak için yorgun dizine

sen hazır tut dizini anne

o mükemmel güne


Metris Temmuz 1983-Sağmacılar Hücre Tipi Cezaevi Ekim 1983




66 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
1EC96963-F903-44F9-88E8-F954C9C70EC7.jpeg

NEVZAT ÇELİK ŞİİRLERİ

Devamını Oku
Yazı: Hoş Geldiniz
Sahilde Laptop

NEVZAT ÇELİK ŞİİRLERİ

Devamını Oku
Yazı: Hoş Geldiniz
bottom of page