top of page
  • Yazarın fotoÄŸrafıElif Eylül AYBASOGLU

SEVGÄ°LÄ° YOLDAÅž KURBAÄžALAR


1

size şiddeti suyunu bulandırmayan bir öfke getirdim -çünkü

öfkeliyken bir cinayeti tasarlamak cinayete gerekçe oluyor

harp ve sulh arasında uzun yıllar var ki işgal altında aklım

yeni bir bakma biçimi getirdim acı aynı da kadrajı farklı

ara sıra gidip ilhami'de balık yemeli lüfer mi olur çupra mı

her balık her yeme gelmez damak tadına göre olta ister

usta balıkçı ister sanılır ki şarap kadehini sarkıtmış denize

üstelik deniz karanlıkta bir orman kadar tehlike büyütmez

ayaklarına ıslak yosunlar değer ürkmek düşünceye dair

ne zaman iyi şeyler düşünsem cinayetsiz bir gün düşünsem

anasından otoparkçı doğmuş itin biri başıma dikiliyor

uzun zaman oldu oysa bir cinayeti adam gibi tasarlamayalı

uzun zaman oldu ihlal etmeyeli bir aşkın sınırlarını

bir çocuğa yarın diye bakmayalı uzun zaman oldu

bütün bu uzun zamanları birbirine ekleyerek getirdim

aşk olalım devrim olalım sevgili yoldaş kurbağalar

2

halkın iki yüzünü otopsi masasına getirdim -çünkü

neden bedeniyle düşünür bir halk merak ediyorum

kan tutan bakmasın utangaç istakoz derinlere kaçsın

yeni bir anlama biçimi getrdim düşlerin trasesi olsun

kravatlı yürüdüğümde müdürüm diye adres soran birini

gözümü kırpmadan otoparkçının yanına gönderebilirim

bilmiyorum diyorum bilerek herkesin her ÅŸeyi bildiÄŸini

gidip rasgele satın alıyorum erikleri elmaları kirazları

manav tezgahında özenle çalışılmış al yeşil yalanları

kırık bir koltuk gibi dayıyorum sırtımı duvara

karnımda bir kucak göbek gözlerim doluyor

kalkıp yürüsem yürüyen esmer bir keder oluyorum

pencere pervazında sönmemiş sigara izmariti

insan nasıl duruyorsa öyle biçimleniyor gövdesi

biçim bir gövdenin yaşaması için gerekliydi getirdim

aşk olalım devrim olalım sevgili yoldaş kurbağalar


bir şey adına yalan söyleyen imgeyi getirdim -çünkü

o da bazen kavram gibi cinayet işliyor taammüden

bir tencereye kapağı kayıpsa kapaksız tencere denir

yeni bir kavrama biçimi getirdim tersine işleyen desen

biraz esinti desem bir kız yüzündeki utangaçlığı üfürür

bıldırcın desem papağan desem tarz itibariyle uymaz

makyaj yaparken gözlerinin rengini dağınık bırakan kadın

bacaklarına kapıcı çocuğu dolaşacakken frene basıyor

otobanda asfalta karışmış köpek ölüsü geliyor aklıma

o tabansız köylüler nereden bilsin köpeğin bu ölme biçimini

kapı önlerinde oturan kapıcılar bozmuyor istiflerini

ya kangalımı tasmasız geçireceğim aranızdan diyorum

ya da bugünlerde acımadan şiirler salacağım üstünüze

hiç kimse önemsemiyor kangalı değil de sanırım şiirle beni

kapağını kaybetmiş tencerenin isyanını getirdim

aşk olalım devrim olalım sevgili yoldaş kurbağalar

erken devrimler değil peşin yenilgiler getirdim -çünkü

troçki buharin ve bütün özcinayetler ayağımı burkuyor

kazma cinayet aleti değildir toprağın sertliğini alır

ipe çamaşır çitilenerek asılır beyazı rüzgara dönük

yeni bir öfke biçimi getirdim bir başka yakışıklılık hali

erken ayrılıkları erken ölümleri kurşuna değenleri

dağdan yuvarlanan güneşi deniz yutar hatırlanırsa

kurşun soğumaya başladığında kast eder hayata

bedenin terleyen üşümesi ki ah on dokuz yirmi yaşım

kızarmış ekmeğin tereyağına uygun bir sıcaklığı olur

bastığı şiiri parça parça okurken matbaacı çırağı

uyuyup kalır da düşleri ön kapağa yedinci renk olur

yanlış bir telefon uzun çalar sesi yalnızlığımız olur

en son durumumuz bu en son ajans haberleri gibi

getire getire iÅŸte bu basit bilinebilirlikleri getirdim

aşk olalım devrim olalım sevgili yoldaş kurbağalar

ne güzel geldin çiçeklerinle demeyi getirdim -çünkü

ne güzel gidiyorsun kuşlarımla demek istiyorum

sevgili sevinç olmalı su sızdırmazken ölüm bu kadar

yeni bir sevme biçimi getirdim belki yalan ama yeni

ne kadar temizlenirse halı kiri o kadar gösteriyor

ayçekirdeğinin tuzu ve dağınıklığı mazeret olabilir

tırnaklarımın ve dişlerimin arasına bulaşması dahil

kaldırılan sandal ye bir daha aynı yere oturmuyor

aynada kırılan ilk yalan amipten hızlı çoğalıyor

tam bu anda suya bakan salkımsöğüt önerilebilir

konuyla alakası yokmuş gibi duran bir benin

bilmediğimiz bir kızın ensesinde ben oluşu gibi

bilmediğimiz bir oğlanda yürüyen incelik gibi

aÅŸk olur o zaman belki de kim bilir aÅŸk tamam olur

ışığın gölgesini inatla aydınlatma çabasını getirdim

aşk olalım devrim olalım sevgili yoldaş kurbağalar

dem çeken kumruların ansızın susmasını getirdim -çünkü

karanlıkta çakılan kibritin buz gibi yalnızlığını gördüm

içimizde patlayacak bir suskunluğu ateşliyordur belki

yeni bir susma biçimi getirdim bir başka konuşma hali

dikenlerini çekmiş bir gülün üzerine yürüsek diyorum

geçtiğimiz sokakların çehresini değiştirsek diyorum

saç dibinden başlıyor dökülme isteği bunu biliyorum

kel olmadan kellik hesaba katılırsa sözün önü açılır

yüz metrede deniz olmadan bayrak değişimi belki

yaşlılık biraz da oyunsuz kalmış çocukluk değil mi

bugünlerde iyi bakmalı can yücel'le vedat günyol'a

tok bir sesle usul usul biri biri usul usul bir sesle biri tok

kendinden önce ipi göğüsleyene nasıl bakar bir atlet

dağ dağa dönsün yüzünü arada bulut yağmur olsun

bir şey olsun hayatımızda tutup o bir şeyi getirdim

aşk olalım devrim olalım sevgili yoldaş kurbağalar

bir kuşun kanatlarındaki rüzgarı getirdim -çünkü

dört bir taraf gökyüzü ve geniş açı yüzümü okşuyor

kalabalığın uyumu muydu yürüyüşümüze fiyaka katan

yeni bir görme biçimi getirdim okuyorum şair bey

kan giderek çoğaldı bir gülün kırmızsına mı döndük

sessizce elini eteğini çekiyor annelerimiz bizden

namaz durmalarından belli allah'a yakın dualarından

gitgide buruşan yüzleri ki cesaret edip okşayamadığız

yitirme korkumuzu yalnız kalma korkumuzu getirdim

yükseklik korkumuzu aşağılık korkumuzu getirdim

ödediğimiz faturaları ödeyemediklerimiz ne varsa

bir taşın döne döne düşme hızını sırası gelen öyküyü

bir vapurun nazlanarak kalkışını çocukların boy atışını

sahi çocuklar boy atarken ayaklarının altı kaşınır mı

saçlarının esintisini bulutlar karışır mı onu getirdim

aşk olalım devrim olalım sevgili yoldaş kurbağalar

yüklemi öznesine yakışan bir cümle getirdim -çünkü

bir kilimin teklifsiz sıcaklığına dokunuyor ayaklarım

henüz ıslanmış bir karanfil tomurcuğu duruyor elimde

yeni bir direnme biçimi getirdim eveti ve hayırı bilen

bir kazakta ilmik ilmik büyümesini çağla yeşilinin

eski bir dostun ansızın karşımıza çıkan merhabasını

bir dilim ekmeğe bir paket sigaraya muhtaçken

az giydiğimiz pantolonda her nasılsa unutulan parayı

uzayıp giden dalgakıranı dalgaların kırılmışlığını

kollarımızda soba yanığı gibi duran aşı izini aşk izini

siyahla beyaz arasındayken bütün renkler bir umudu

bir kaşık suda boğacakken yutkunduğumuz

zan altında kalışımızı zan altında bırakışımızı

erzincan depremiyle boy ölçüşen aşklarımızı

sıracevizler caddesi'ne ceviz ağacı dikmeyi getirdim

aşk olalım devrim olalım sevgili yoldaş kurbağalar


dile düşecek bir şiiri bir şarkıyı ısrarla getirdim -çünkü

sağlam bir masada rakının üçüncü kadehini özledim

kendi yalanına inanıp bir ömrü tekrar göze almayı

yeni bir itiraz biçimi getirdim kimyası insan kimyası

matematiğini coğrafyasını fen ve tabiatını bir kavganın

kumda izi kalan yavrularıydık deniz kamlumbağalarının

alıcı kuşların pike yaptığı suya değdi de ayaklarımız

kalbimiz suyun aynasına düşen suretimizmiş meğer

gölgesinden nasıl kurtulur insan kendi derisini yüzmeden

erkeği zaten saymıyorum kadınsa şüphelerim çok ciddi

bir kasapla akrabalık kurmalı alışmak zor ölü arkadaşlara

tuza banılmış ekmekten geriye tuza banılmış ekmek kalıyor

keskin yüzünden köreliyor bıçak bu işlerde bir terslik var

aşık olunmaz aşk olunur devrimci olunmaz devrim olunur

ellerinden tutup soluk soluğa bütün bunlar getirdim

aşk olalım devrim olalım sevgili yoldaş kurbağalar

1997

Nevzat Çelik

85 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
Yazı: Blog2_Post
1EC96963-F903-44F9-88E8-F954C9C70EC7.jpeg

NEVZAT ÇELİK ŞİİRLERİ

Devamını Oku
Yazı: Hoş Geldiniz
Sahilde Laptop

NEVZAT ÇELİK ŞİİRLERİ

Devamını Oku
Yazı: Hoş Geldiniz
bottom of page